SON DAKİKA BANDI

27 Haziran 2009 Cumartesi

FUNDA ARAR RÖPORTAJI


Son olarak çıkardığı Türk Sanat Müziği albümünden sonra "Zamanın Eli" ile pop müziğe dönüş yapan Funda Arar'la yeni albümü üzerine konuştuk. Kısa bir süre önce dinleyicilerinin kendisi için ne düşündüklerini merak edip bir araştırma yaptıran sanatçı, hakkındaki yanlış anlamaları da düzeltti: Kıraç'la ikili değiliz, Anadolu rock'çı değilim ve göründüğüm kadar sert mizaçlı biri değilim!


"Zamanın Eli" albümünüz diğer albümlerinize oranla çok daha pop sound'lı bir albüm olmuş. Neden böyle bir albüm yapmayı tercih ettiniz? Bu değişim sizce keskin ve kalıcı bir değişim mi?

Aslında keskin bir değişim diyemeyiz çünkü benden bekleneni her zaman vermeye çalıştım. Benden beklenen bir şarkı tarzı var, bir sound var... Bunu verdim ama tabii ki insan müzikal yaşamı boyunca bir takım ufak tefek değişiklikler, bazen çok farklı, marjinal değişiklikler yapma isteği duyabiliyor. Ben de bazı şarkılarda bunu yapmak istedim. Biraz daha bazı şarkılarda elektronik sound kullandık, bazısında elektronik ve akustik davulu bir arada kullandık örneğin. Böyle değişiklikler güzel oluyor, insanı tazeleyen şeyler. Yeni bir heyecan duymasını sağlıyor. Ama ben gene de benden bekleneni vermeye çalıştım bir şekilde.


İnternet sitenizde yer alan bir yazıda "istemek benim için çok önemli" diyorsunuz. Size hayat enerjisi veren şeyler neler? Bir gün bu isteğiniz kaybolursa ne olur sizce? Bundan korkuyor musunuz?

Hayatım boyunca istemediğim bir şeyi yapmamaya çalıştım, hep istediğim, içimden gelen şeyleri yaptım. Tabii ki yaptığım iş de çok istediğim, çocukluğumdan beri hayal ettiğim bir iş. Herkes için öyledir aslında isteyince çok daha güzel olur ama mecburiyetten yaptığın zaman çok sıkıcı olur. Kimse keyif almaz bundan. Bunu sağlayan mesleğimi gerçekten çok seviyor olmam. Bunu yapmaktan keyif alıyor olmam. Bazı şeyleri görev gibi yapmayı sevmiyorum.


Kıraç'la yaptığınız düetlerde halk müziğine yakın bir sound vardı. Sizin bir de TSM albümünüz var. Hangisi sizi en çok tatmin ediyor?

Aslında hepsi aynı derecede tatmin ediyor, benim için müzik gerçekten çok özel olduğu için... Türk müziği yapmak çok istiyordum zaten eğitimini aldığım bir müzik. Çok sevdiğim, çok dinlediğim bir müzik. Benden bir de beklenen bir şeydi o... Yıllardır sahnede Türk Sanat Müziği söylüyorum. Kıraç'la yaptığımız düet albümde de aslında Anadolu rock tarzı hiç bir şarkı yoktu. Benim hiç bir albümümde Anadolu ezgisi olan bir şarkı yok aslında... Sadece ilk albümümde "Berdel" diye bir şarkı vardı ki o da çok yumuşak bir sound'daydı, ama nedense Anadolu rock'la bağdaştırılıyorum. Aslında alakası yok, sanırım Kıraç'la alakalı... Geçenlerde bir röportajda vardı, "Yıllarca beraber ikili olarak çalıştığınız Kıraç..." diye devam ediyor. Biz Kıraç'la yıllarca "ikili" olarak çalışmadık ki, sadece bir televizyon programı yaptık, bir de düet albüm... Bu ikili olduk anlamına gelmiyor ki... Biz Kıraç'la bir grup değiliz, eskiden Emel-Erdal ikilisi vardı, biz öyle değiliz... Ama demek ki insanlar sevdiler, bizi ikili gibi benimsediler. Güzel demek ki ama benim yaptığım müzik Anadolu rock değil. Tabii ki ileride belki bir türkü yorumlayabilirim, böyle bir albüm yapmak da istiyorum ama Anadolu rock tarzı değil.


Sahnede olmanın sizin için anlamı nedir?
Sahne benim için çok özel bir yer tabii ki... Orada bambaşka bir Funda Arar oluyorum. Beni tanıyan insanlar sahnede görünce "Sen bu musun?" diyorlar. Canlı performans yapmak, konserlerde karşındaki insanlardan o sevgiyi almak, alkışı duymak... Bunu yapan insanların anlayabileceği bir duygu. Çok başka bir duygu çünkü o... O anda her şeyinizi unutuyorsunuz. Sadece ona kanalize oluyorsunuz. Benim her şeyi unuttuğum bir yer sahne. Şarkı söylemek, başka bir boyuta ulaştığım bir an.


Eşiniz de müzisyen ve birlikte çalışıyorsunuz. Ailece aynı işi yapmak nasıl bir şey?
Güzel oluyor... Bu bana hep soruluyor, sanki karı-koca müzisyen olamazmış gibi... Karı-koca doktor oluyor da müzisyen niye olmuyor? Aynı mesleği yapınca çok sık görüşüyormuşuz gibi bir durum oluyor ama aslında hiç değil, doğru düzgün görüşemiyoruz bile... Eşim zaten bütün gün stüdyoda oluyor, benim kendi işlerim var. Onun dışında konserden konsere görüşüyoruz, konserde bile ben gidiyorum dinlenmem gerekiyor, o dışarıda soundcheck'le ilgileniyor. Orkestra arkadaşlarıyla beraber vakit geçiriyor... Konserde görüyoruz birbirimizi, "Aaa, merhaba" diyoruz. Aslında çok görüşmüyoruz. Farklı meslekler yapıp daha çok görüşen insanlar vardır çünkü ikimiz de aynı anda çalıştığımız için, geç saatlere kadar çalıştığımız dönemler olabiliyor. Benim dışarıda çekimim olabiliyor, konserlerim oluyor. Aslında oldukça yoğunuz, çok görüşmüyoruz yani... (gülüyor) Görüştüğümüz zamanlarda da gezmeye, tozmaya çalışıyoruz, dinleniyoruz.


Sizin biraz sert bir imajınız ve vokal tarzınız var. Bunu biraz daha yumuşatmayı düşünüyor musunuz? Günlük hayatınızda da bu kadar sert mizaçlı bir insan mısınız?

Her insanın bir mizacı vardır, ben biraz sert mizaçlı bir insan olabilirim. Herkesle birden bire çok samimi olamam. Böyle yapanların da açıkçası samimiyetlerinden şüphe duyarım. Hiç bir insan, bir insanı tanımadan "canım, cicim" yapamaz. Ben mesela sizi şu anda ilk defa görüyorum, nasıl bir insansınız, nasıl bir karaktere sahipsiniz, sinirli misiniz yoksa çok mu yumuşak başlısınız bilemiyorum. O yüzden ilk anda daha mesafeli yaklaşıyorum doğal olarak. Konuşmaya, tanımaya başladıktan sonra o insandan aldığım elektrikle çok daha başka yerlere gidebiliyor sohbet ama ilk başta çok sıcak davranan biri değilim. Bundan şikayetçi de değilim aslında. Bazı insanlar bunu suistimal edebiliyorlar çünkü. Birden çok iyi niyetli, samimi davrandığınız zaman karşınızdaki insan laubali bazı hareketler gelebiliyor. O yüzden belki ben bilmeden, belki yetiştiriliş tarzımdan böyleyim. İnsanın kendini bu şekilde anlatması da tuhaf oluyor, çevremdeki insanlara sorulması lazım. Yaptığım işte bazen katı olabiliyorum çünkü titizim. Etrafımdaki insanların da aynı titizliği göstermesini isterim. Böyle de olması gerekiyor. Başarı istiyorsanız disiplin, her şeyi ince eleyip sık dokumak şart ama mizacım ilk anda belki biraz sert olabilir ama sürekli de öyle değilim. Mesafeli diyebiliriz, ama o da ilk anda sadece. Samimiyet başka bir şeydir, laubalilik başka bir şeydir. Hayatımda tahammül edemediğim bir şeydir laubalilik. Şaka, espri her şeyi kaldırırım ama onun bir dozajı vardır ya...


Kısa bir süre önce bir kamuoyu araştırması yaptırdınız. Ne amaçla yaptırdınız bunu, ne gibi sonuçlar çıktı?

Ben istedim ki beni dinleyen insanlar benim hakkımda ne düşünüyorlar bilmek istedim. Ne düşündükleri önemli, sonuçta bir müzik yapıyoruz, onlara bir müzik sunuyoruz. Funda Arar deyince akıllarına ne geliyor, önemli. Güzel bir araştırma oldu, güzel sonuçlar, beni üzmeyen sonuçlar çıktı. "Funda Arar değişmesin, hep böyle kalsın", "Magazinde olmasını istemiyoruz" dendi genellikle ama bunun yanında da televizyonda çok görmediklerinden şikayet ettiler. "Onun hakkında hiç bir şey bilmiyoruz" dediler. Ama benim hakkımda bir şeyler bilinse ne olur, bilinmese ne olur? Ben müzik yapıyorum, bunun dinlenmesi için yapıyorum. Ben hayatımı tanıtan, bunu ön plana çıkartan bir iş yapmıyorum. Ne işlerine yarayacak ki Funda Arar'ın hayatını bilmeleri? Benim de bir çok sevdiğim, hayranı olduğum sanatçı var ama özel hayatlarını merak etmiyorum açıkçası. Tabii ki özgeçmişini, ne eğitimi almış, nerelerde yaşamış, neler yapmış merak ediyorum ama ne yemiş, ne içmiş, sevgilsi kimmiş beni hiç ilgilendirmiyor. Magazin zaten benim olmadığım bir ortam, dinleyenlerim de bundan memnun olduklarını söylediler. Durumumdan memnunlar yani. İlginç bir şekilde dizide görmek istemiyorlar beni. Bu tabii sizi yönlendiren bir şey aslında.


Dizide oynamak gibi bir düşünceniz var mıydı peki?
Yoo, benim şu an için hiç öyle bir düşüncem yok. Çünkü dizi işi çok zor. Türkiye'de haftanın beş günü dizi setindesin, ne zaman müzik yapacaksın, ne zaman konser vereceksin, ne zaman oturup şarkı yazacaksın? Bunlara da vakit ayırmak gerekiyor. Dizi olunca birinden feragat etmek gerekiyor, ben müzikten feragat edemeyeceğime göre... Bir de zaten hop deyince olabilecek bir şey değil, yeteneğin var mı bakalım?


Var mı yeteneğiniz?
Yani, "Senin yeteneğin var" deniyor tabii bana, ama bunu ben bilemem ki... Herkesin etrafında çok berbat bir şeye yalakalık olsun diye "Çok güzel" diyen insanlar var. Yapacağın işi ciddiye almak lazım. Bunu yapacaksam eğer bununla ilgili çalışma, eğitim, ne gerekiyorsa yaparım. Yetenek varsa tabii, yoksa da hiç uğraşmayayım! Dürüst olunması çok önemli. Biri bana gelse "Ben müzik yapmak istiyorum, benim yeteneğim nasıldır?" dese, dürüstçe bunu ifade etmeye çalışırım çünkü sonradan çok üzülür. Ha, yeteneksiz olup da memlekette bu işi yapan yok mu? Çok var! O ayrı mevzu ama bunu yapabilmek için de para lazım. Stüdyo şartları lazım, sesi düzeltmek için alet edevat lazım... Ben böyle birine açık ve net derim: "Hayır, senin müziğe yeteneğin yok, yapma". Herkes şarkı söyleyebilecek, herkes müzik yapabilecek diye bir şey yok. Popüler piyasada yeteneksiz olup da bu işi yapan o kadar çok insan var ki... İnsanları da bu cesaretlendiriyor zaten. O yüzden bu kadar çok talep var. Bakın müzik yarışmalarına, kuyruklardan geçilmiyor. Eskiden aileler izin vermezlerdi çocuklarına, şimdi aileler ittiriyor. Bunu maddi bir kurtuluş olarak görüyorlar. Halbuki ne kadar zor ve meşakkatli bir yol olduğundan haberleri yok. Zannediyorlarki herkes kucaklarını açmış, onları bekliyor.


Firmanızın ismi Bomonti. Bomonti'nin sizin için özel bir anlamı var mı?
Stüdyomuz orada, o yüzden! Taşınırsak ne olacak bilemiyorum tabii (gülüyor) Böyle bir şirket kurduk, tabii albümü TMC'yle ortak çıkardık ama insan bazı şeyleri gördükçe, mesleğinde ilerledikçe kendine ait bir şeylerin olmasını istiyor. İnşallah bu krizleri atlatırsak başka genç, yetenekli arkadaşlarıma da şans vermek, onlara da projeler yapmak istiyorum ben. Böyle şeylere ihtiyaç var. Sanatçı bakış açısı çok başka çünkü.


Deniz Çiftçi
Kaynak: TTNET MÜZİK

No response to “FUNDA ARAR RÖPORTAJI”